Tiyatrohane, sadece isme ihtiyacı kalmış ve Erk’in o güne kadarki hayatı süresince, kişisel tecrübeleri, gözlemleri, yaratmak istediği farklarıyla çoktan şekillenmiş bir düşünceydi.

Daha temel taşları koyulurken bile Erk “Ben bu olsun istiyorum” demeden, “Arkadaşlar daha ne olabilir?…” sorusunu soracak kadar kendini bu düşüncenin sahibi değil, bir parçası olarak görecek kadar alçakgönüllü ve açıkfikirliydi.

Ülkemizin değerleri içerisinde, belki yaşadığımız dönemin getirisi olarak belki de daha geçmişe dayanan sebeplerden dolayı, “alçakgönüllülük” hep zayıflık ve tecrübesizlikle eşanlamlı tutuluyor, ama gerçek alçakgönüllülük, “Bildiklerine rağmen, daha bilinecek pekçok şeyin farkında olmak”la alakalıdır. Erk, bunun hep farkındaydı. Tiyatrohane’nin, bu düşüncenin uygulamaya koyulacağı yer olmasını, bu düşünceyi paylaşabilecek insanların kendilerini evlerinde hissetmelerini istiyordu.

“Atölye” değil, “Laboratuar” değil, “Sınıf” değil… Ev…

Yani hayatınızın mecburiyetlerinden sıyrılıp, kendiniz olmak da dahil, ne olmak istiyorsanız, nasıl davranmak istiyorsanız o rahatlıkta olacağınız bir yer, bir çatı…

Biz Emrah’la yıllarca aynı frekansı kullanabilmiş, bunun rahatlığıyla hareket edebilmiş, birinin eksiğini diğerinin fikriyle ya da tecrübesiyle tamamlayabilmiş bir takımız. Erk bu duruma da saygı gösterdi, “Bana tek tasarımcı yeter” ya da “iki koltuk bir masa yeter…” demedi, bize kendi önerilerimizi gerçekleştirebilme ve bunları deneme yanılma pahasına yapabilme imkanı tanıdı. Bu cesaret ister arkadaşlar, çünkü sahneye koyacağı eserin bütün görselliğini bize emanet etmiş oluyordu. Emrah da ben de, bu güveni elimizden geldiğince cevapsız bırakmamak için çalıştık, çalışacağız da…

Ama bu etkileşim, bu yaratım, Tiyatrohane katılımcılarının yardımları olmadan çok çok zor ve yıpratıcı olurdu. Kimsenin ismini tek tek saymaya gerek yok, hepiniz oradaki çivi, somun, vida, kaynaklanmış demir, şekillenmiş kontrplak gibi o dekorun, o emeğin parçası oldunuz. Uykunuzdan, enerjinizden, emeğinizden, sahnede sunmanız gereken perrformansınızdan gıdım gıdım arttırarak, “Bugün de bunu yapmasak?…” bile demeden her yükün altına girdiniz. Bu cesaret, bu özveri, bu amaca inanç ister…

Bunları seyircileriniz bilmeyecek, bunları ne kadar anlatsanız da sohbet ortamlarındakiler “E yapacaksınız o kadar” diye geçiştirecekler… Ama bunları biz bileceğiz, bunların ne kadar kıymetli olduğunu, neleri ardınıza aldığınızı biz takdir edeceğiz.

Tiyatrohane işte bu özveriden, rahatlıktan, güvenden, cesaretten gücünü alıyor.

Ve bunu hala o ilk günkü açıkfikirlilikle ve alçakgönüllülükle yapıyor…

İyi ki doğduk Tiyatrohane…

04/05/2013